Hocam Sana da Artık İNANMIYORUZ

.

.
.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin 09.12.2011 tarihinde Karagümrük çetesine yönelik düzenlediği operasyonda, Cübbeli Ahmet Hoca’da  gözaltına alınmıştı. Gözaltına alındığı günden itibaren, duruşmanın yapılacağı 21 Eylül 2012 tarihine kadar neler yaşandı, neler değişti ayrıntılarıyla henüz bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz birşey var ki o da, daha önce dinler arası diyalog meselesinde net çizgileri olan ve bu diyalog faaliyetinin başını çeken şahsa da aynı net tavrı koyan Cübbeli Ahmet Hoca, duruşmaya günler kala Fetullah Gülen hakkında  methiyeler serdetmeye başladı.

.

Mahmud Efendi Hazretlerinin ismini kullanarak, Fetullah Gülen hakkında övgülerde bulunması, bulunduğu çizgiden net bir şekilde kaydığını ve taraf değiştirdiğini göstermeye yeterli.. Birçok sohbetinde, kitaplarında ve sözlerinde ‘Dinlerarası Diyalog‘ meselesine, Efendi Hazretlerinden yaptığı alıntılarla Ehl-i Sünnet’in çizgizi budur! diyerek, “Kafirlerde Cennete Girecek” diyenlere karşı tavır koyan Cübbeli Ahmet Hoca, nasıl oluyor da Dinlerarası Diyalog faaliyetinin başını çeken Fetullah Gülen’e sevgi gösterisinde bulunabiliyor. Dinlerarası Diyalog faaliyetine tavır koyulması Efendi Hazretleri tarafından dile getirilmişken…

.

Birileri çıkıp şunu diyecektir, “hocamız dinlerarası diyaloğu hala eleştiriyor, sadece Fetullah Gülen hakkında iyi düşüncelerini belirtmiş, bunda ne mahzur olabilir ki?” 

.

Oysa Cübbeli Ahmet Hoca yıllarca sohbetlerinde, “Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin. (Bunu yaparak) Allah’a, kendi aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?” (Nisa/144) “Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar. Bilsinler ki gerçekten bütün izzet ve şeref yalnızca Allah’a aittir.” (Nisa/139) ayeti kerimelerini okuyarak, kafirleri dost edinenleri de dost edinmemek gerektiğini ayetin dahili manasıyla söylüyordu. Kafirleri dost edinenleri övmek yada sevmek, ellerindeki güç ve şereften(!) pay istemektir. Böyle bir sevgi gösterisi ise, insanın kendi aleyhine bir delil ve yoldan saptığının da işaretidir!

.

Cübbeli Ahmet Hoca, “Dinlerarası Diyalog” meselesinde yaptığı tenkitler ve eleştiriler yüzünden cezaevine atıldığını söylemekteydi. Komployu kuranların da diyalogcular  olduğu çoğu zaman dile getirildi. Cezaevinden çıkmak için nasıl bir ifade kullanmalıydı peki? “imâmü’l-beyan olduğu gibi, fesahat, belagat, hissiyat, tevâzu ve takdirde de âbide bir şahsiyet olduğunu bir kere daha izhar buyurmuştur” şeklinde bir ifade yeterli olur muydu? Veya “Hizmet ettiğim camianın bazı hocaları kıskançlık yüzünden bana bu zulmü reva görürken muhterem Hoca Efendi’nin bana şefkatle yaklaşması beni çok duygulandırmış ve şu yazıyı yazarken hıçkırıklara boğmuştur” diyerek, kendi cemaatının insanını elinin tersiyle itmek, Yahudi ve Kafirleri dost edinenleri dost edinen şahsa, açıktan ve alenen beyaz bayrak çekmek mi gerekiyordu..

.

Sebep şu veya bu.. Bir şekilde bulunduğu çizgiden kayarak farklı bir mecrada at koşturmak isteyen Cübbeli Ahmet Hoca’nın dizginlerini birileri eline geçirmiş görünüyor. Kimin eline geçtiğini merak edenler aşağıda verilen mektup notlarına göz atabilir..

 

Buraya bir not düşmek gerekir.. Hizmet grubunun son zamanlarda AKP’ye karşı alternatif arayışı ve CHP’ye bile “bir fırsat vermek” şeklinde okunabilecek açılımları, Kemalistlerle-Cemaat’i ilerleyen zamanlarda aynı çatı altında toplayabilir. Cübbeli Ahmet Hoca meselesine bu açıdan bakıldığında, yerine göre Kemalistler ve yerine göre Cemaat/Hizmet, şartların uygunluğuna göre kendi amaçları etrafında istifade etmekte..

.

Cübbeli Ahmet Hoca’nın da, “Muhterem Fetullah Hoca Efendi” şeklindeki hezeyanı ve “Ehli Sünnet’in Kalesi” şeklindeki yaklaşımı, gafletten öte ortak bir paydanın işareti olduğunu göstermektedir. Bu ifade kendisini cezaevinden çıkarmaya yeterli gelse bile, kendisini sevenlere yeterli gelmeyecek ve gönüllerinde müebbet hapse mahkum olacaktır, ta ki söylediği ifadelerden geri dönmüş olduğunu açıklayana kadar!

.

Cübbeli Ahmet Hoca’nın Mektup metnini yine kendisinin mektupta not olarak düştüğü adresten paylaştık. Reklam(!) korkusu taşımadan o ifadeyi yayınlıyoruz ve dileyen oradan tetkik edebilir: “Benim resmi internet sayfalarımın adresleri, facebook sayfası için; facebook.com/cubbelihoca571 twitter sayfası için; twitter.com/cubbelihoca571 şeklindedir”

 

.

BAZI EHEM TEBLİĞLERİM

 .

1) Ben size içeri girdiğim günden beri Muhterem Fethullah Hoca Efendi’nin nezih cemaatinin bana atılan iftiralardan berî olduğunu bildirmiştim, hatta rüyamda Hoca Efendi’nin bana dua ettiğini gördüğümü anlatmıştım.

.

Kiminiz benim bunu takiye yollu yaptığımı sanmıştınız. Hatta Mudanya’dan gelen bir cemaat bunu bana bizzat ifade ettiklerinde onlara da “Ben takiyye yapacak adam mıyım?! İnanmadığım bir şeye sizi inandırmaya nasıl çalışırım?!” demiştim.

.
Zaten Hoca Efendi hakkında: “Ehl-i Sünnet bir âlimdir, ona hüsn-ü zannımız var” buyuran Mahmud Efendi Hazretleri’ne bağlı biri olarak başka türlü bir fikir yürütmem de düşünülemezdi, nitekim evvelce çıktığım Teketek ve Sansürsüz gibi programlarda yapmış olduğum konuşmaları hatırlayanlar buna vâkıftırlar, bilmeyenler bu konuşmalarımı bulabilirler.

.
İşte 5 eylül çarşamba günü tam da Mudanya’dan gelen arkadaşların ziyaretinin ardından Muhterem Hocamız’ın yakın bir talebesiyle bana hediye gönderdiği “el-Kulûbu’d-Dâria” ve “Beyan” isimli iki eserinin üzerine hatt-ı destiyle ramazan-ı şerifin 12’sinde kaydetmiş bulunduğu şu iki ithaf yazısı, benim bu konuyu doğru anladığımın en bariz şahidi olmuştur.

.
Muhterem Hoca Efendi Hazretleri “el-Kulûbu’d-Dâria” isimli şaheserinin dîbâcesine yazmış bulunduğu:
“Her zaman Sünnî duygu ve düşüncenin sesi soluğu olmasını bilmiş, aydınlık ruh, Derihşân-ı Seyyidina Hazret-i Yusuf yolunda, Yusuf ‘Âlâ Nebiyyinâ ve Aleyhi’s-salât’ın çilesine mâruz, sıdk-u sebat âbidesi, mübarek ve mümtaz Hocamız Ahmed Efendi Hazretleri’ne en yakın zamanda mübarek irşad vazifelerine dönmeleri dua ve niyazı ile.

Pürkusur ed-Dâ‛î ve’l-Müsted‛î

M. Fethullah Gülen.”

şeklindeki ithâf-ı şâhânesinde bu fakîr-i pür taksîrin Ehl-i Sünnet’in sesi ve soluğu olduğunu beyanla hizmetlerime en kısa zaman içerisinde dönmem için dua ettiğini beyan ediyor ve kendi eşsiz tevazuuyla yazısını “Dua eden ve dua isteyen” tabiriyle bitiriyor.

.
Kıymetli Hocamız “Beyan” isimli eserinin bidayetinde de:
“Zât-ı âlîlerinizin ilm-ü idrâk ufkuna (ilminize ve derin anlayışınıza) göre olmasa da hüzn-ü mukaddesinizde (kutsal üzüntünüzde) dinlendirici olabilir mülâhazasıyla arz ediyorum. Cüret sayarsanız affımı rica ederim. Kabul buyurursanız, kardeşiniz M. Fethullah Gülen”
şeklinde bir ithaf yaparak kendisinin kelam sahasında imâmü’l-beyan olduğu gibi, fesahat, belagat, hissiyat, tevâzu ve takdirde de âbide bir şahsiyet olduğunu bir kere daha izhar buyurmuştur.Zât-ı âlîlerine hepinizin şehâdetiyle şükran, ihtiram ve tebcillerimi arz ederim. Hocamızın ithaf yazısında kullandığı üslûba, kelime ve cümlelere dikkat ederseniz benim evvelce çıktığım birçok programda Hoca Efendi’nin şahs-ı âlîleri hakkında kullanmış olduğum hürmet dolu ifadelerde ne kadar haklı olduğumu bugün daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum.

.
Hediye eserleri getiren Hoca Efendi’nin talebesi sohbetimiz esnasında, Hoca Efendi’nin benim hakkımdaki haberleri izlerken gözyaşlarını tutamadığını ve “Bunca yıl dinimize hizmet etmiş, bunca insanın kalbinde sevgisi yerleşmiş, televizyon kanallarında Ehl-i Sünnet’in görüşlerini kimsenin anlatmadığı şekilde beyan eden, müşârun bilbenân (parmakla gösterilen) bir Hoca Efendi’nin şahsında tekrar İslam’a darbe indirilmek isteniyor, bu iftiraları asla kabul etmem ve inanmam, kurtuluşu için dua ediyorum. Onun hakkında yanlış bir şey duyarsanız sakın bana nakletmeyin, çünkü onun gibi hizmet ehli biri hakkında kalbimde yanlış bir fikir taşıyarak âhirete çıkmak istemem” dedikten sonra kendilerine yönelerek “Siz de dua ediyor musunuz? Öyle umûmi değil, ismen ve hassaten dua edin” buyurduğunu nakletti ki zaten Hoca Efendi’nin ithaf ifadeleri, kendisinde bu hissiyatın hakim olduğunu açıklar mahiyettedir.

.
Ayrıca hediye eserleri getiren Hoca Efendi kardeş, kendilerinin benim sohbetlerimi takip ettiklerini bildirdi ve “Keşke araya aracı koymadan evvelce de istişarede bulunsaydık” diye hayıflandı.Bu arada sizlere şunu beyan etmek isterim ki bu fakir kardeşiniz Muhterem Hocamız’ın tazim ifade eden medhiyelerine asla lâyık biri değilim, okuyunca çok mahcup oldum. Hele o hoca kardeş: “Hocamız ‘Acaba bu hediyemizi kabul buyurur mu? Değilse affımızı iste’ diyerek bunları yolladı” diye anlatınca Hoca Efendi’de hâkim olan bu duygusallık ve mahviyet karşısında kendimden utandım. Ama:
«إِنَّمَا يَعْرِفُ ذَا الْفَضْلِ مِنَ النَّاسِ ذَوُوهُ.»
“İnsanlar içinde fazilet sahiplerini ancak fazilet erbâbı tanır” kaidesince değerli hocamız kendisine münasip bir üslup kullanmış.

.
Hizmet ettiğim camianın bazı hocaları kıskançlık yüzünden bana bu zulmü reva görürken muhterem Hoca Efendi’nin bana şefkatle yaklaşması beni çok duygulandırmış ve şu yazıyı yazarken hıçkırıklara boğmuştur. Üstadımız Hacı Mahmut Efendi Hazretleri’nin sürekli okuduğu bir beyitte buyrulduğu üzere:
“Ârifin kadrin gene ol ârif olanlar bilir,
Ehl-i ilmin rütbesini bilmez ehl-i inhitât.”

.
Sakın bu ifadelerimden benim kendimi fazilet ehli biri olarak gördüğüm manası çıkarılmasın, ancak ibare darlığından bu tabiri kullanmak zorunda kaldım. İmâm-ı Şafi‛î (Radıyallâhu Anh)a “Ahmed bin Hanbel seni ziyarete geliyor, sen de onu ziyarete gidiyorsun, hanginiz diğerine daha faziletli olduğu için gidiyorsunuz?” diye sorduklarında:
قَالُوا يَزُورُكَ أَحْمَدُ وَتَزُورُهُ قُلْتُ الْفَضَائِلُ لَا تُغَادِرُ مَنْزِلَهْ
إِنْ زَارَنِي فَبِفَضْلِهِ أَوْ زُرْتُهُ فَلِفَضْلِهِ فَالْفَضْلُ فِي الْحَالَيْنِ لَهُ
“Fazilet kendilerine yakışan yeri terk etmezler,
O beni ziyaret ediyorsa kendi (tevâzu ve) üstünlüğünden,
Ben onu ziyaret ediyorsam, o bunu hak ettiğinden,
Dolayısıyla iki halde de fazilet ona aittir”
buyurduğu gibi burada da naklettiğim “Fazilet ehli birbirini tanır” tabirindeki iki fazilet tarafı da Muhterem Hoca Efendi’ye işaret etmektedir.
Bu vesileyle bir kere daha gerçek âlimlerin letâfet, nezâket, tevâzu, müsâmaha ve merhamet cihetleri ortaya çıkmış ve âdây-ı dînin (din düşmanlarının) ilim ehli arasında tutuşturmak istedikleri fitne ateşleri sönmüştür. Rabbim bundan sonra da müfsitlerin yakmak istedikleri tüm ateşleri:
﴿كُلَّمَا أَوْقَدُوا نَارًا لِلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اهُّٰ ﴾
“Her ne vakit harp ateşi tutuştursalar, Allâh onu söndürdü” (Mâide Sûresi:64’den) kavl-i münîfiyle itfâ buyursun. Âmîn!
Muhterem Hocamız’ın tarafımıza gönderdiği ithaf yazılarından çıkarabileceğimiz bazı hususlar vardır:
a) Evvelce beyan ettiğim gibi Üstadımız Hacı Mahmud Efendi (Kuddise Sirruhû) Hazretleri’nin Fethullah Hoca Efendi hakkında sadece ismini söyleyerek hürmetsizlik yapan kişiyi uyarmak üzere: “Fethullah Hoca Efendi diye konuş” buyurmasında ve “Fethullah Hoca Efendi Ehl-i Sünnet ulemâsından okumuştur, batıla sapmaz” buyurmasında ne kadar isabetli olduğu ve hatta keramet izhar buyurduğu ortadadır.

.
Fethullah Hoca Efendi Türkiye’de bulunduğu zamanlarda Efendi Hazretlerimiz’i İsmailağa Câmii’nde özellikle itikafta bulunduğu günlerde ziyaret ederdi. Efendi Hazretlerimiz de rahmetli Necati Abimiz’le birlikte Hoca Efendi’yi ziyarete İzmir / Bornova’ya gitmişti.

.
Hoca Efendi yurtdışına gittikten sonra da Efendi Hazretlerimiz’in ziyaretine elçiler göndermiş, hediyeler göndermiş ve göndermiş olduğu bir Mushaf-ı şerifin üzerine Efendi Hazretlerimiz’e tâzim ifadeleriyle dolu bir ithaf yazmıştır.

.
Kendisine tarikata intisap için soranlara “Mürşid-i kâmil ararsanız Mahmud Efendi Hazretleri’dir, ona intisap edin” dediğini birçok şahitten dinledim. Zaten Hoca Efendi’nin çok değer verdiği hocası Hacı Salih Efendi Hazretleri de kendisi şeyh olduğu halde kendisinden ders isteyenleri: “Mürşid-i kâmil Mahmud Efendi Hazretleri’dir, ona intisap edin” buyurarak Efendi Hazretleri’ne gönderirdi ki ben bunun da şahitlerindenim. Dolayısıyla mürşidimizin kıymetini bilelim.

.
b) Hoca Efendi’yi yakînen tanıyanların beyân-ı vechile; kendisi yazılarında her kelimeyi özenle seçer ve inandığını yazar, bana göndermiş olduğu ithaf yazılarında seçmiş olduğu kelimeleri Mustafa Hoca Efendi teker teker izah edebilir ama “Sıdk-u sebat âbidesi” sözü bu fakirin en az 35 senedir bütün tehlikeleri göze alarak doğruları söylediğime ve 28 şubat sürecinde çektiklerime dikkat çekmektedir.

.
Zira birkaç senelik sebatla bu övgüye ulaşılmaz. Televizyon programlarının başladığı 2-3 senelik hizmetle de “Her zaman sünnî duygu ve düşüncenin sesi soluğu olmasını bilmiş” tabiri hak edilmez. Ama elbette ki Hüseyin Gülerce abimden duyduğum “Hoca Efendi ile senin Teketek’teki konuşmalarını dinledik” sözü Hoca Efendi’de bu konuşmalarım sayesinde bir kanaat oluştuğunu gösterebilir. Yine böylece Efendi Hazretleri’nin “Çık, çık. Faydalar olacak” sözündeki keramet ortaya çıkmıştır.

Hoca Efendi tabi ki çok talebe yetiştirdiği için onun hakkında çok daha büyük sinsi planlar hazırladılar.

.
Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) müşriklerin kendisini öldürmeye karar verdiklerini öğrenince hiç istemeyerek de olsa Mekke’den hicrete mecbur olduğu gibi Hoca Efendi de bu tehlikeyi görerek hicrete mecbur oldu. Hâlâ da dönmesi için müsait şartlar oluşmadığını geçenlerde ifade etti ki onun bu konularda herkesten daha bilgili ve ihtiyatlı olduğu âşikârdır. Rabbim bir an evvel şartlar oluşup vatan hasretinin son bulmasını nasip yelesin. Âmîn!

.
8 sene okuttuğum, hizmetlerinde gençliğimi ve sağlığımı tükettiğim bazı hocalar 9 aydır bir kere bile ziyaretime gelmezken, duada ismimi bile anmazken, annemin cenazesinde taziye bile yapmazken bana ismen dua eden ve talebelerine de ismen dua yapmalarını emreden muhterem Fethullah Hocamız’ı biz de ismen dualarımızda zikredelim ki böylece vefamızı göstermiş olalım.

 

 13 Eylül 2012 Perşembe/Metris Cezaevi

.

 

Yorum bırakın