ERGENEKON TUTUKLUSU ÖZDEN ÖRNEK’TEN ATATÜRK DERSİ
Özden Örnek, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı… Bizdeki hatırası şöyle; Kuzey Saha Deniz Komutanlığı döneminde yüz’e yakın subayı yedeğine alarak Furkan Dergisi’ne milyarlık tazminat davası açmıştı. Meğerse o dönemde “Balyoz” hadisesinin alt yapısını hazırlayanlar arasındaymış. Hatta uzun süre şu soru kafamızı kurcalamıştı; mevzu (Ergenekon) Örnek’in Günlükleri vesilesiyle patlamış olmasına rağmen herkes içeri alınırken Örnek neden dışarıda?.. Sırası geç gelmiş demek ki; şimdi içerde.
Tabiî meselemiz bu değil. Yani onun içerde olmasına seviniyor değiliz; bu mevzuya temas niyetiyle yazmadık bu satırları…
Hatta, tam tersi olarak Örnek’in örnek düşüncelerine temas etmek istiyoruz. Söylediklerinden anlaşılıyor ki, bütün hatalarına rağmen sağlam bir mantalitesi sözkonusu. Çocukça merasimlerin maskaralaştırdığı koca adamlara tahammül edemediği anlaşılıyor yazdıklarından. Şöyle diyor Taraf Gazetesi yazarı Alper Görmüş 17 Ocak 2012 tarihli yazısında:
“KUZEY KORE İLE PİŞTİ OLMAKTAN BİLE RAHATSIZLIK DUYMUYORLAR
Bu yeni kampanya ise sahici bir kampanya… Çünkü katılımcılar 19 Mayıs törenlerinin bu hizacı-istikametçi halinde hakikaten hiçbir sorun görmüyorlar; Türkiye’nin bu ‘oyun’da Kuzey Kore’yle ‘pişti’ olmasından bir rahatsızlık duymuyorlar… Dahası, törenleri bir dinin ritüelleri gibi algılıyorlar ve kaldırılması girişimini ‘inanca saygısızlık’ gibi algılıyorlar.
‘Sivil’ toplumdan gelen bu tepkilerle, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlüklerinde bu türden törenlere ilişkin yazdıklarını karşılaştırmanın anlamlı olduğunu düşündüm ve günlükleri bu gözle bir daha taradım..:
ATATÜRK’Ü BİR İDOL HALİNE GETİRMİŞİZ
’30 Ağustos 2004… Meslek hayatımda son kez üniforma ile katılacağım 30 Ağustos törenlerine iştirak ettim. Sabah 08:00’den gece yarısına kadar dur dinlenmesi olmayan bir tören zinciri. Yapımızda ve anlayışımızda düzeltmemiz gereken çok konu var. En başta Atatürk’ü bir idol haline getirmişiz. Kendisi bile ‘beni görmek önemli değil benim fikirlerimi anlamak önemlidir’ demişken, biz her yerde Atatürk’ü heykel, resim, poster olarak anmayı sanki onu anlamak ile eş tutuyoruz. Bu böyle devam edemez. Bir taraftan İslamiyetin günün şartlarını karşılamadığını ve reform geçirmesi gerektiğinden bahsederken, sanki Atatürkçülük ilelebed yaşayacakmış gibi davranıp ilkelerini tartışmaya dahi açmıyoruz. Tabii o zaman bu ilkeler bir yol gösterici olmaktan öteye, dogma haline geliyor. Sağ olsaydı herhalde en fazla kendisi bu durumu tenkit ederdi.’
‘Onuncu yıl için planlanandan farklı değil!’
’29 Ekim 2004… Bugünkü törenleri, şöyle sabahtan akşama kadar yaşadım. Hepsi onuncu yıl için olanlardan farklı değildi. O zaman devletin gücünün mesajını her köşeye dağıtmak ve birlik beraberlik gösterisi yapmak birinci amaçtı. Aradan seneler geçti. Amaç belki aynı ama yapılış şeklinin çok farklı olması gerekir, diye düşündüm. Bir tribünde saatlerce oturarak geçenleri seyretmek pek bir fikir vermiyor. Üstelik de bir başı bozukluğa şahit oluyorsunuz. Bir sürü şımarık ve umursamaz genç önünüzden geçiyor. Ne kadar ve nasıl bir mesaj verildiği şüpheli. Bu konuda biraz çalışmamız gerekli. Saatlerce konuşmalar, koca koca adamların sıraya girip el sıkmaları, artık modası geçmiş kutlamalar.
ATATÜRK’ÜN İKİDE BİR RAHATSIZ EDİLMESİNİN NE ANLAMI VAR
2 Ağustos 2000… Yüksek Askerî Şûra toplantısına ikinci defa giriyordum ama bu toplantı terfilerin konuşulacağı ilk toplantım idi.(…) Son gündem maddesini takiben sabah oturumuna son verilerek, Anıtkabir’i ziyaret’e gittik. Bu ziyaretin nedenini anlamak oldukça zor. Sorsanız size muhakkak bir Atatürkçülük dersi vereceklerdir ama ziyaretin anlamını izah edemeyeceklerdir. Atatürk’ün ikide bir rahatsız edilmesindeki sebepleri anlamak pek kolay değildir.”
Anlaşılıyor herhâlde!..
İlk ve Son din olan İslâm’a muarız olanların yobazlıklarının gereğindendir bu davranışlar… Allah Resulü’ne mukavemet ve muhalefet eden müşriklerin hâllerine kıyas ediniz yeter.
Özden Örnek’in bu dinozorlar panayırından kendini biraz olsun kurtarabilmiş olmasını da takdirle karşılıyoruz. İnşallah suçsuz bulunur da, yoluna bu istikamette devam eder. Muhalifimiz de olsa, takdir edilecek yönünü görmemezlikten gelemezdik.
PERİNÇEKGİLLER FAMİLYASINDAN BİR ZÂT-I MUHTEREM
Doğu Perinçek mâlum; Ergenekon Terör Örgütü elemanı iddiasıyla 4 senedir Silivri Cezaevinde; Allah ıslâh etsin ve kurtarsın!
Şimdi biliyorsunuz, Perinçekgillerin bir gazetesi var, Aydınlık. Acâyib ışık saçar! Bu sebeble zaman zaman müstefid olmaya çalışırım ve de, “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” buyuran Hazret-i Ali’nin (Kerremallahu Vech) bu hikmetli sözüne binaen kendilerine memnûniyetimi bildiririm. Öyle ya, bir harf değil binlerce hakikat(!) öğretiyorlar bize.
Size Perinçekgillerin son hakikat incilerinden birini takdim etmek istiyorum. İstifade edeceğinizden şübheniz olmasın. Ve de, unutmayın ki, bu kâbilden hakikat incilerini ancak ve ancak Aydınlık’ta bulabilirsiniz.
Osman Şahin, birazda şahinleşerek yazmış bu satırları, biraz da coşarak. Öyle ya bilinmedik hakikatler ifşa edilirken insan heyecanlanır, cûş-u hurûş’a gelir. Şahin de bu duygulara kapılarak yazmış.
Şöyle diyor:
“Yobazlar yıllardan beri sahnede.
Yine bakanlığın, ilköğretimi 4+4+4 üzerinden 12 yıla çıkarma girişimi, özünde eğitimi imam hatipleştirme, mollalaştırma, hızla din temeline kaydırma, sonunda da cemaatlere teslim etme programıdır. Atatürk’e ihanetin kağıda yazılmış şeklidir. Osmanlı’nın ‘Necip Millet’ diye yere göğe sığdıramadığı, altınlara, bol hediyelere boğduğu Mekke-Medine eşrafı, 1. Dünya Savaşı’nda haçlı casus Lawrens’in kıçına takılarak, ‘Osmanlı askerleri midelerinde Anadolu’ya altın kaçırıyorlar. Öldürün, altınlar sizin olsun!’ yalanlarına kanarak, cembiye bıçakları ile gördükleri askerlerin karınlarını deşenlerin toprakları ne zamandan beri ‘kutsal topraklar’ oluyor? Kutsal toprak, anayurdum Anadolu’dur.
Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri, milyonlarca öğrenciyi ‘Umre’ ziyareti’ bahanesiyle işte bu gerici ülkeye çağırıyorlar. Kimler zengin edilecektir? Yüreğinizdeki yönetim orada olduğu için mi?”(19 Ocak 2012)
Yâ sayın okuyucular, gördünüz mü? Hayatınız da hiç bu kadar hakikatli satırlara denk geldiniz mi? Ne hikmetler var ki, onların âyân olması için “Aydınlık”lara ihtiyaç var. Kıymet bilin!
İşin esprisi bir yana, bu adamlardan Müslüman olarak antiemperyalist tavır umanlar var ve de bunlara “Mücahid” diyenler…
Ne kadar garib değil mi? Her şey ne kadar alt-üst olmuş!
Hakikat şu ki, biz bu familyayı okurken keyif alıyoruz. Mâlum, Nasreddin Hoca Hazretlerimiz’in fıkraları anlatıla anlatıla tükendi. Vesileyle Aydınlık’çılardan istifade ediyoruz… Şaka yapmıyoruz, gerçek!
PERİNÇEK’İ İBDA-C ÇARPTI
Dedik ya, her şey ne kadar tuhaflaştı. Hani at izi-it izi meselesi.
Perinçek’e mücahid diyen bir grup genç ne hikmettir ki, İbda-c üyeliğinden yargılanmışlardı, kimi ceza aldı, kimi almadı, diye biliyoruz…
İbda’da kahir ekseriyet Perinçek’i ululamasa da, hadisenin piyasaya yayılış şekli böyle oldu; yani, İbda, Perinçek’i ululuyor…
Tabiî yok böyle bir şey.
İşin garibi şu, Perincek’in Aydınlık’ı her Allah’ın günü İbda’ya sataşa sataşa bir hâl oldu. Anayasa Mahkemesi Başkan’ı Haşim Kılıç’ın bir zamanlar Salih Mirzabeyoğlu’nun (İbda-c Lideri diye tutuklanıp idama mahkûm edildi) çıkardığı Gölge isimli derginin Ankara temsilciliğini yapmış olması iddiası üzerinden habire, “Terör Örgütü İbda-c’nin Lideri Salih Mirzabeyoğlu’nun Gölge Dergisi”deyip duruyor.
Kendisi Ergenekon Terör Örgütü iddiasıyla yargılandığına bakmadan söylenip duruyor Perinçek. Ve şimdilerde yargılandığı mahkemelerde kendisi için karar veren hâkimlerin aynı kanun maddelerine dayanarak Salih Mirzabeyoğlu’na idam verdiğini unutarak, hâkimleri, mahkemeleri suçluyor. Madem suçlular, aynı şekilde Mirzabeyoğlu’na karşı da suç işlemişler, yok yere kendisini İbda-c terör örgütü lideri olarak cezalandırmışlardı; öyleyse ikide bir, “Salih Mirzabeyoğlu’nun Gölge Dergisi” deyip çırpınmanın âlemi ne?
Daha da hoş olan şu; Mirzabeyoğlu’na ceza veren zamanın DGM hâkimi Metin Çetinbaş Yeni Akit Gazetesi’ne bu davada yanlışlık yapmış olacağını da itiraf ediyor. Ve de bu Çetinbaş şimdilerde Ergenekon Terör Örgütü mensublarının avukatlığını yapıyor… İyi mi?
Gelelim mevzuya.
Gün aşırı, vakitli vakitsiz “İbda-c” diye sayıklayan Perincek’i İbda-c çarptı! Hani tasavvufta şöyle bir hakikat vardır; gafletle yapılan zikir kalbi karartır. Perinçek de böyle; şuurunda olmadan çektiği “İbda Zikri” kendisini çarpıverdi. Haberi 18 Ocak tarihli kendi gazetelerinden okuyalım:
“Haşim Kılıç’ın İBDA-C ilişkisini açıkladı, ceza aldı. Mahkeme, Perinçek’in ‘Anayasa Mahkemesi Başkanı söylemez çünkü İBDA-C’nin dergisinde Ankara temsilciği yaptı Haşim Kılıç’ sözlerine hakaret iddiasıyla 1 yıl 9 ay hapis cezası verdi.”
Birde işin şu tarafı var, Perinçek’in girip çıkmadığı örgüt yok. Apo’yla yanyana resimlerine bakarak hâkimler şöyle demeliydi aslında; bu adam terör örgütü lideriyle yan yana poz vermiş, dağlarda beraber volta atmış, bu sebeble parti kurması yasaktır, İP’in derhal kapatılmasına…
Öyle ya, madem Haşim Kılıç Salih Mirzabeyoğlu’nun Gölge Dergisi’nin Ankara temsilciliğini yaptığı için Anayasa Mahkemesine başkan olamaz, o hâlde Perinçek de parti kuramaz…
Demek hâkimler her şeye rağmen yine de Perinçek’e torpil geçiyorlar. Kıymet bilip nankörlük etmemeli; değil mi?
Bir de şu:
2007 yılında Furkan Dergisi’nin eski İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu’yla yaptığı bir röportajı var. Bir soruyu cevablarken Orakoğlu şöyle diyor:
“Perinçek’i çözmek, Türkiye’nin siyasi Tarihini çözmekle eşdeğer. Perinçek, 1970’li yıllarda TSK içine sızdı. En yakın arkadaşı Gün Zileli bunları anlattı. Perinçek’in TSK’daki hem Şafak grubu, hem Kara Kuvvetlerindeki grubu ortaya çıkartıldı. Perinçek bunlarla ilgili olarak yargılandı. Ona bağlı subaylar işten el çektirildiler. Yalnız, Perinçek grubuna dahil olup hâlen göreve devam eden, bilhassa 28 Şubat sürecinde bir iki kişi var. Perinçek hâlen, ‘ben TSK istihbaratından bilgi alıyorum’ diyebiliyor.”
Dahası:
Perinçek, iddianamelerdeki tapelere geçen konuşmalara göre (Doç. Ümit Sayın’la Perinçek’in en yakın adamının konuşmaları) İngiliz Mason locasına bağlı üst düzey bir mason’dur… Ee, bu işler böyle yürür… Sen, Perincek’i kullanırım diyerek elini uzatırsan kolun gider, onu “Mücahid” mertebesine çıkarırsın.
O da, had-hudut bilmeden ikide bir İrfan Sultanı Salih Mirzabeyoğlu’na saldırırsa çarpılır.
Üst düzey masonlardan bir müddet daha fıkra dinlemeye devam edeceğiz gibi görünüyor… Hayırlısı.
Samimi duygularımızı öğrenmek ister misiniz? Kâinatın Efendisi’ne salt akılla (kuru akıl) bakarak, “Büyük Devrimci M……” diyen Perinçek’in, İslâm’ı Zâhir ve Bâtın yönüyle inceleyip Hakk’a teslim olmasını arzu ederiz. Aksi, dünyada yorulmak, Ahirette …
Hayata gelişin gayesi sadece vicdanla açıklanmaya kalkılırsa boş emek… Nisbet Allah’a ve Resulü’ne olursa hayat mânâ kazanır, çekilen emekler asla boşa gitmez… Perinçek ölecek, inancına göre cennet yok cehennem yok, dolayısıyla Ergenekon’dan kendisini yargılayanlardan hesab soramayacak. Öldü, ne yapabilir? Kabir’de onlardan hesab soracak Münker-Nekir de yok! Demek ki, zulmedenler (etmişlerse) kârda. Böyle mantık olur mu?
Hazret-i Ömer’in dediği gibi; Cennet Cehennem yoksa ben bir şey kaybetmem; ya varsa senin hâlin ne olur?..
Dileğimizdir; Perinçek ve âvânesi hizaya (iman) gelsinler. Çakal Carlos da kendileri gibi Marksistti. Şimdiki halini temaşa ederek yön bulsunlar, doğru yolu tayin etsinler.
Samimi duygularımız bunlardır.
http://www.furkandergisi.com/index.php/tr/medya-analiz/1415-basindan-notlar-xxiv